Homosistein’in Koroner Kalp Hastalığına ve ateroskleroza yol açtığı düşüncesi 1969 yılında ilk kez doktor Kilmer Mc Cully tarafından dile getirilmiştir. Yüksek serum homosistein düzeylerinin sözkonusu hastalıklara neden olduğu tezini ileri süren doktor Mc Cully’nın düşünceleri o dönemde işini kaybetmesine yol açacak kadar tepki almıştır.
Homosistein Nedir?
Homosistein kükürt içeren nöro-vaskülo-toksik bir ara üründür. Özellikle et tüketimiyle birlikte kandaki seviyesi artar. Gerekli oranda B6 vitamini, folik asit ve B12 vitaminin mevcudiyetinde bu madde zararsız başka bir maddeye dönüştürülür. Homosisteini zararsız bir hale çeviremeyen kişilerde ise kan homosistein düzeyleri yüksek kalır. Bu seviyenin normalin üzerine çıkması, damar yapısını hasara uğratır ve tıkayıcı mekanizmaları aktive eder.
1990’da doktor Mc Cully homosisteinin ateroskleroza sebep olduğu şeklindeki düşüncelerini ispatlamak için daha kapsamlı bir çalışma yapmış ve 194 otopsi incelemesinde hipertansiyon, yüksek kolesterol ve diabetes mellitus gibi ateroskleroza sebep olduğu bilinen risk faktörlerinin oranlarını araştırmıştır. Damar sertliğine bağlı ölen insanlar üzerinde yaptığı otopsiler sonucunda, çoğunun kanındaki kolesterol seviyesinin normalin altında olduğunu ve ölen insanlardaki damar sertliğinin yüksek tansiyon, diyabet ve sigara gibi bilinen faktörlerden kaynaklanmadığını görür. Bu çalışmanın önemli bir sonucu Koroner Kalp Hastalığının kolesterol, hipertansiyon ya da diyabet sözkonusu olmadan da oluşabileceği gerçeğidir. 194 vakalık otopsi incelemesinde dikkat çeken husus vakaların %74’ünde kolesterol seviyelerinin normal (200 mg/dl) değerin altında olmasıdır.
Doktor Kilmer Mc Cully’nın çalışmaları ve diğer araştırmacıların elde ettiği bulgularla homosistein’in yüksek serum düzeylerinin ateroskleroz ve Koroner Kalp Hastalığı nedenlerinden birisi olduğu belirlenmiştir.
Homosistein Neden İstenir?
Homosistein aterosklerozda rol alan önemli bir bileşiktir. Homosistein yüksekliği kalp krizi için bağımsız bir risk unsurudur. Kalp krizi geçiren insanların %20- 40’ında homosistein düzeyi yüksektir.
Homosistein seviyesinin artmasındaki en önemli sonuç, erken denebilecek yaşlarda gelişen ve hayati risk taşıyan damar tıkanıklarına neden olmasıdır. Homosistein fazlalaştığında, vücuda zarar veren yıkıcı serbest radikallerin üretimi artar ve pıhtılaşma sistemine yaptığı etkiden dolayı damar içinde pıhtı oluşmasına yol açar. Her iki faktör de damar sertliği oluşumunu hızlandırarak kalp krizi riskini artırır.
Yükselmiş homosistein düzeyleri, LDL’nin damar çeperlerinde birikmesine neden olur. Daha sonra bağ dokusu ve kalsiyumun oturmasıyla damar sertliği plakları meydana gelir. Endotel ve düz kas hücre kültürlerinde gerçekleştirilen deneysel çalışmalarda homosisteinin hidrojen peroksit oluşumuna sebep olduğu ve Insulinlike growth factor, platelet-derived growth factor ve cyclin oluşumu üzerinden hücresel büyümeyi kontrol ettiği tespit edilmiştir.
Beyin damarlarının tıkanması neticesinde ortaya çıkan felcin oluşumunda da yüksek homosistein rol oynar. Yine Alzheimer’lı hastalarda yapılan çalışmalarda da yüksek homosistein seviyeleri tespit edilmiştir.
Alzheimer en sık demans sebebidir, bunu sırasıyla vasküler ve karışık tipte demans izler. Artan homosistein seviyeleri; serebral mikroanjiyopati ve mikrovasküler beyin lezyonları ile bağlantılı bulunmuştur. Vasküler yapılarda yol açtığı bozukluk dışında homosistein yüksekliğinin nörotoksik etkileri de sözkonusudur. Bu nörotoksik etkiler hücre kültürü ve hayvan-temelli deneylerde gösterilmiştir.
Gebelikte Homosistein Yüksekliği
Hollandalı araştırmacıların bulgularına göre homosistein’ın anne karnındaki bebeğe zarar vermekte ve düşüklere zemin hazırlamaktadır. Hamilelik, anne vücudunda bebeğe kan taşımakla görevli yeni damarların oluştuğu bir durum ve damarlara zarar verebilen her tür madde, gelişmekte olan bebeği olumsuz etkileyebilir. Homosistein düzeyi yüksek olan anne adaylarında düşük yapma, erken doğum, bebeğin omurga kanalında açıklık oluşması sebebiyle sakatlık yaşaması, bebeğin rahimde yeteri kadar kilo alamaması gibi riskler artar.
Araştırmalar
2009’da Vogel ve arkadaşlarının yayınladığı bir değerlendirme yazısına göre 6 çalışmada yüksek serum homosistein düzeyinin demans ve bilişsel kapasitede azalma için bir risk faktörü olduğu gösterilmiştir. Fioravanti ve ekibi düşük folat düzeyi ve bilişsel bozulma gösteren hastalarda 60 günlük folat tedavisi sonrasında “Randt Bellek Testi“’nde plaseboya göre anlamlı iyileşme tespit etmişlerdir.
3 yıl süren randomize kontrollü FACIT (Folic Acid and Carotid Intima-Media Thickness) çalışmasında yüksek homosistein ve normal serum B12 düzeyi bulunan 818 hastaya folat tedavisi verilmiştir. plasebo grubuna nazaran folat verilen grupta bellek, bilgi işlemleme hızı ve duyusal-motor hız anlamlı düzeyde iyileşme göstermiştir.
Homosistein bilişsel düşüş ve demans riskinin artmasına neden olur. Oxford Üniversitesi bilim adamları tarafından yapılan ve “Proceedings of the National Academy of Sciences of the United States of America,” da yayınlanan çalışmada B vitaminlerinin homosistein seviyelerine olan etkileri araştırıldı. Çalışmada 0.5 milligram of B-12, 0.8 milligram folik asid, 20 milligram B6 olmak üzere yüksek doz B vitamin karışımı verildi. Kontrol grubuna kıyasla, B vitaminlerini kullananların 2 yıllık dönemde beyin küçülme hızı ve homosistein seviyelerinde azalma tesbit edildi. Altmış yaşın üzerinde beyin her sene ortalama % 0,5 oranında küçülürken bu oran Alzheimer hastalarında % 2,5’a kadar çıkabiliyor.
2010’da bildirilen bir gözden geçirme çalışmasında; B12 eksikliği ve pernisyöz anemisi olan demanslı hastaların B12 tedavisine özellikle erken dönemde iyi yanıt verebildiklerini; B12 eksikliği olup, pernisyöz anemisi olmayan demans hastalarda da B12 tedavisine yanıt almanın daha az olası olmakla birlikte hafif-orta evrede mümkün olabileceği belirtilmiştir.
Trinity ve Kuzey İrlanda üniversitesi bilimadamlarınca yapılan ve Lancet’te yayımlanan çalışmaya göre folik asit ve B12 vitaminleri enfarktüs gibi kalp ve damar sorunlarına neden olan homosisteinin kandaki seviyesini azaltmaktadır. Fransa’da gerçekleştirilen diğer bir araştırmada ise koroner kaynaklı ölümlerin %10’unun, homosisteinin yüksek seviyeli olmasından kaynaklandığı tesbit edilmiştir.
Homosistein Neden Yükselir?
Enzim defektleri gibi metabolizmadaki genetik bozukluklar, çeşitli kronik hastalıklar, vitamin ve beslenme eksiklikleri, bazı hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar, yaş ve cinsiyet gibi faktörler homosistein’in normal plazma düzeyini etkiler.
Kanser tedavisinde kullanılan Methoreksat, parkinson hastalarının kullandığı levodopa, organ nakli yapılanlarda bağışıklık sistemini baskılamak için kullanılan siklosporin ve bazı epilepsi ilaçları kan homosistein seviyesinin artmasına neden olur.
Böbrek yetmezliği olan hastalarda böbreklerden yeterince süzülememesi sebebiyle kan homosistein düzeyleri yükselir. İltihabi bağırsak hastalığı, tiroid bezinin yeterince çalışmaması, lösemi gibi bazı kanserlerde, sedef hastalığı ve alkolizmde de kan homosistein düzeyi yükselir.
Yaşın ilerlemesiyle kan homosistein seviyeleri artar. Kan homosistein konsantrasyonu erkeklerde kadınlara göre daha fazladır. Sigara kullanımı da kan homosistein düzeyini artırıcı etki gösterir.
Homosistein Normal Değerleri
Erkeklerde 8-12 µmol/L, kadınlarda 6-10 µmol/Ldir. Folat, B12 vitamini ve homosistein açısından hastanın metabolik durumunun en iyi şekilde saptanması için kan örneklerinin sabah açken alınması gerekir. Homosistein için yüksek risk %14 mol/L’nin üzeri, orta risk %12-14 mol, düşük risk %8-12 mol, risksiz grup %8 mol/L’nin altı.
Vasküler hastalık riskinin artan homosistein düzeyleriyle orantılı olduğu ve 14 µmol/L’ nin üzerindeki değerlerde riskin çok arttığı tespit edilmiştir. Homosistein konsantrasyonundaki her 5 umol/L’lik kademeli artış koroner kalp hastalığı riskini %240 oranında artırır. Sigara kullananlarda homosistein düzeyleri yüksek olduğundan arter tıkanması riski 4 katına çıkar ve hipertansiyon eşik eden vakalarda da 11 kata varan risk artışı görülür. Kadınlarda serum homosistein düzeyleri 19umol/L ve üzerinde olan kadınlarda kronik kalp hastalıkları riskinin serum homosistein düzeyi 9umol/L ve daha az olan kadınlara göre 12.8 kat daha fazla olduğu tespit edilmiştir.
Homosistein Nasıl Düşürülür?
Taze sebze ve meyve tüketimi ve ve pişirme sırasında bozulan B6, Folik asit (Folat veya B9 vitamini olarak da bilinir) ve B12 gibi vitamin desteğinin alınması öneriliyor. B12 vitamini, folik asit, B6 vitaminleri, homosisteinin vücutta diğer maddelere dönüştürülmesinde rol oynayarak homosistein düzeylerini azaltırlar. Bazı çalışmalarda, günlük olarak 50-300 mcg B12 vitamini, 400-1.000 mcg folik asit, 10-50 mg B6 vitamini kullanmıştır. 12 randomize kontrollü çalışma bulgularına göre, folik asit (0.5-5 mg / gün) kan homosistein seviyesi üzerinde en fazla (% 25) düşürücü etkiye sahiptir. Folik asit ve B12 vitaminiyle ile beraber (500 µg / gün), kan homosistein konsantrasyonlarında ek bir% 7’lik bir düşüş sağlamıştır.
İsviçre Zürih Üniversitesi Sosyal ve Koruyucu Tıp Enstitüsü araştırmacıları, meyve ve sebzelerle alınan folatın, plazma homosistein seviyesinin düşmesinde ve homosisteinin koroner arterler üzerine olan zararının önlenmesinde rol oynadığını belirtmişlerdir. Wageningen Ziraat Fakültesi Gıda Bölümü’nden Brouwer, 4 hafta boyunca folat yönünden zengin yeşil yapraklı sebzeler ve turunçgiller ile desteklenen bir beslenme uygulanan kişilerin, plazma homosistein düzeylerinin belirgin bir şekilde düştüğünü bildirmiştir.
Yukarıda yeralan metin haber ve bilgi amaçlı hazırlanmış olup, hekimin uygulayacağı teşhis ve tedavisinin yerine geçmez. Herhangi bir tedavi sürecine başlamadan önce mutlaka sağlık uzmanının görüş ve onayı alınmalıdır.